28 Nisan 2012 Cumartesi

NASIL UYURSAN ÖYLE UYANIRSIN

Ey insan, sende ışıkların sözlerini duyuyorum. Varlık kaynağından uzaklaştıkça yiten, kaybolan değerler silsilesi seziyorum adımlarında. Sen, karşımda durup inançlarımı sorgulamak istersin. Yordamını benimsetmek istersin. Fırsatın olsa, koşarsın; çırılçıplak, nereye varacağını bilmeden koşarsın kendine doğru. 

Kendini kuytu bir köşede bulabilirsin ancak. O, hiç dizginleyemediğin saçların mı dersin; ya da dokunsunlar istediğin gözyaşların mı dersin, her şeyi ünsüz ve buruk bulursun ancak... Buldukların, buluş biçimlerinle yaşamaya başlar. Rotatiflerin aksine, hayat tekdüze sürdürür varlığını. Sırf bu yüzden, tüm ideallerine rağmen, sen, nasıl uyursan, öyle uyanırsın kendi içinde.

Gerçeği kovalarsın. Gerçek kimine göre inanmaktır. Kimine göre sevmektir. Kimine göre acıdır. Kimine göre ayrılıktır. Kimine göre ölümdür. Hangisi daha yakındır yaşadıklarına? Hem inanır, inandırırsın; hem sever, sevdirirsin; hem acı çeker, çektirirsin; hem ayrılır, ayırırsın; hem ölür, öldürürsün: Kendi gerçeğini hangi aynadan görebilirsin, bir düşün?

Ey insan, ellerin asırlardır kanlı, yorgun, ve terli. Kaç tanrı şekillendirdi. Kaç defa kendini bozdu-onardı. Tüm bunların sayısı belli değil. Peşinde olduğun aslında gerçek değil; benliğin de değil: Sen, bilmek istiyorsun. Zamanı bir bütün olarak yutkunmak istiyorsun. Öncesizlik ve sonrasızlık istiyorsun. Bunun adı ölüm değil. Bunun adı hiçlik değil. Bu, yaşatmak. Yaşatmak istiyorsun. En kusursuz biçimde, hakkını vererek yaşatmak istiyorsun, yaşadıklarını anlamlandırmak için.

21.00 / 28 Nisan 2012 / H.İ.Y.