10 Nisan 2013 Çarşamba

Bilinmeyen

Yine, zamanın duygular üzerindeki muazzam ürpertisi ışığında telaşla, kuşkuyla bakıyorum etrafıma. Yanılmak, yanlış ya da hata yapmak bir yere kadar dayanılabiliyor. Önce gözlerime daha sonra beyin yollarıma dolan ışığın getirdiklerini anlamakta çoğu zaman güçlük çekmesem bile, sıradan bir akla sahip olduğumu itiraf edebilecek kadar sıradışı biri olmayı, alt anlamların gizem bilmelerini tanıdıkça ve sezdikçe kabul edebiliyorum.

Nitekim zihnimin ışıltıları üstüne karanlıklar çöktükçe kendime geliyorum. Ruhuma bulaşan bir leke var. Okyanusun tüm suyu ile yıkansa bile temizlenemeyecek bir leke bu. İnsanı umut etmekten uzaklaştıran, şaşırtan ve nedensiz heyecanların tutsağı kılan... bir savaş aracı. Hayatın savaş aracı. Ölümden daha koyu bakışlara sahip. Kendi bakışları değil, mesela benim içimden gelen bakışlar, herkesin, her şeyin içinden gelen bakışlar, hepsi birleşince ortaya bir canavar çıkıveriyor: İnsanın taa kendisi.